Ana içeriğe atla

Vardın. Yok Oldun.

Hayat boşmuş be dedem.. Yalanmış herşey. Seni o kadar ariyorum, o kadar özlüyorum ki.. Hala inanasim gelmiyor gittiğine. Her gece dualarimda sen varsin. Her gece sana sesleniyorum, ruyalarimda bulusalim, konusalim, eskisi gibi dertleselim diye.. Geliyorsun bazen biliyorum. Senin ruyama girdigin gecelerin sabahlarinda daha farkli uyaniyorum. Ama uyandigimda ne konustugumuzu hatirlayamiyorum.
En cok neden korkuyorum biliyor musun? Sesini, gulerkenki yuzunun aldigi sekli, öfkelerini, sana her sarilisimda hissettigim o guzel kokunu.. yavas yavas unutmaktan, aklima getirmeye calistikca birer birer kaybetmekten korkuyorum. O yuzden her gun seninle konusuyorum icimden. "Yalcin dede sen olsan ne yapardin?" diye soruyorum sana. Sen de bana en gercek tok sesinle cevap veriyorsun.

Ah simdi aklima ne geldi... Sana sarildigimda saclarindan operdim ya seni, yumusacikti biliyor musun saclarin, en gümüşündendi. Tertemizdin dedecim sen. Bu yalan, bu pis, bu çamur dunyayi kaldiramadin.. Anlam veremedin. Cok aradin, cok düşündün, "neden?" dedin. Ama olmadi, sorularinin cevaplarini alamadan, melek oldun, uçtun, gittin..
Ah dedem benim. Ah. Basindan beri bu dunyanin insani degildin sen.

Arada gokyuzune bakiyorum, bulutlarin seklinden sen yapmaya calisiyorum. Uzun uzun bakiyorum, bir mucize olup bulutlarin arasindan bana baksa diyorum. Sen arada kendini goster bana boyle, soz kimseye soylemeyecegim" diyorum. Olmuyor. Seni goremiyorum. Ruyalarimdaki seni ise uyandigimda hatirlamiyorum.

Ne zormus be dede.. Vardın. Yok oldun.
Artik evimizde ne kahkahalarin, ne anneannemle küsmelerin, ne ellerini gere gere dedigin "fiye fiye" lerin, ne yedigin cemenlerin, ne sabah aksam gece yaptigin insulin ignelerin, ne her sabah tras oldugun tras malzemelerin, ne her gun çözdüğün gazetelerin senin icin ayrilan bulmaca ekleri, ne okudugun kitaplarda nerde kaldigini takip ettigim, sen farketmeden ardindan okumama yardimci oldugun kitap ayraclarin, ne o guzel yazilarini yazdigin ellerin, ne televizyon karsisinda uyuyakaldiginda elindeki kumandayi her almaya calistigimizda elini sıkıp kumandayi vermeyislerin, gozlerin kapali muzur muzur guluslerin, ne en ufak bir duygusal sahnede gozlerinden akan gozyaslarin ve biz farketmeyelim diye sinirlenislerin..... Bu liste uzar da gider be dedecim...

Simdi evimiz sensiz boş. Bomboş. Icinde yurudukce duvarlardan yanki sesleri geliyor sanki. Soguk, sessiz, muziksiz, renksiz..

Muzur guluslum benim..
Hiddetinden korktugum.
Sarildigimda guvende hissettiğim.
Kokusuna hasret kaldığım.

Cok ozluyorum be dedem seni..

Brf


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SARI KIZLA SARI OĞLAN

Bir bebek gelmiş dünyaya. Gözleri masmavi bakmış; aydınlatmış adeta çevresindeki karanlığı. Öyle bir maviymiş ki, geleceğe umut saçacak gibi. Dudakları öylesine güzelmiş ki, onlar da sanki sözleriyle, dokunuşlarıyla insanlığa iyiliği, saflığı, şefkati, masumluğu öğretecek gibi. Saçları hele, altının en göz kamaştırıcı halindenmiş. İnsanlar yanına yaklaştıklarında, mühürlenirlermiş. Gidemezlermiş. Öyle kalır, bakakalırlarmış. Bebekse onlara en sıcağından, en içteninden, gözleriyle, sonra dudaklarıyla ve daha sonra minicik ellerini çırpmalarıyla gülümsermiş. Mest olurlarmış onun bu mutluluğunu görenler; çünkü bebek  onları yeniden doğmuş bebek gibi tüm günahlarından arınmış hissettirirmiş. Bebek büyümüş, büyüdükçe daha da güzelleşmiş. Altı yaşındayken en az onun kadar güzel ve masum bir kız kardeşi olmuş. Çok sevmiş onu, sanki babasıymış gibi onu korumuş, kollamış. Birlikte oynamadıkları oyun, saklanmadıkları köşe kalmamış. En sevdikleri de "kim daha çabuk bitirecek tabağındak...
Nedendir bilmem, eskiye hep bir özlem duymuşumdur. Hatırlar mısınız? Çocukluğumuzda elimize tutuşturulan anket defterlerinde bir soru vardı: Geçmişte mi, şimdide mi yoksa gelecekte mi yaşamak isterdiniz?, diye. Benim cevabım daha o zamandan belliydi; geçmişte... Geçmiş zamanlar, eski defterler, eski müzikler, eski türk filmleri, eski kıyafetler, eski insanlar ayrı bir güzel.. Hepsinin ayrı anısı, ayrı kokusu, ayrı tadı var.. Geleceğe özenenleri, teknoloji aşığı insanları anlayabiliyorum; ama asıl "gerçeklik" geçmişte değil midir? Geçmişte yaşanmamış mıdır? Geçmişinizle ilgili herhangi bir şey getirin aklınıza; çocukluk arkadaşlarınızla çocukluğunuzda oynadığınız oyunlar, eski okulunuzdan anılar, gittiğiniz tatiller, izlediğiniz ilk film, bir şarkı.. Yüzünüzde ufacık bir tebessüm oluştuysa, ne mutlu bana... Hatırlamayı unutmayın. Mutlu kalın...

YAPMA

Yapmayacaksın arkadaş, yapmayacaksın.. Sana değer vermediğini hissettiğin hiçkimse için, ilişkin ne boyutta olursa olsun, kılını bile kıpırdatmayacaksın. Sonbaharda sararan yapraklar ağaçtan düşer ya, onları toplamaya kalkışma, tekrardan yeşeremez onlar; yeşertemezsin. Bırak, yerde kalsınlar. Haketmediğin halde seni üzenler var ya, artık onlar için üzülme; çünkü onlar da seni haketmiyorlar, emin ol. İçin içini yer, tam nefes almaya çalışır, alamazsın, içinden bir sayı tut, o sayıya kadar say, bak nasıl da nefes alıyorsun. Hayata bir kere geliyorsun; sakın, sakın "neden" deyip, beyninin içinin önce karıncalanıp, sonra uyuşmasına izin verme. Yapma.